Günümüz çocuk ve gençlik edebiyatının durumunu, sorunlarını ve çözüm önerilerini en iyi bu konuda eserler veren sanatçılar bilecektir. Bu nedenle bu yazıda sanatçılara sorulan bir soru ve onların yanıtları yer alacaktır.
Soru: Türk çocuk edebiyatının bugün geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce günümüz Türk çocuk edebiyatının en büyük sorunları nelerdir? Sorunların çözümü için önerilerinizi sıralayınız.
Yazarların Yanıtları:
- Ayla Çınaroğlu:
Genel bakışla toplumumuzda, dolayısıyla çocuk yazınımızda bence en büyük sorun, süregelen eğitim programlarında, sonra da doğallıkla toplumda, sanata -sanatın tüm dallarına- “olmasa da olur” gözüyle bakılmasıdır. Sanat, dolayısıyla yazın, ne yazık ki toplumumuzda bir gereksine olarak yaşama geçirilememiştir.
Türkiye’de çocuk yazını gerçekten büyük özveri gerektiriyor. Ne mutlu ki bugün, bir hayli geçikmiş de olsa, çocuk yazını alanında özveriyle ürün vermeye çalışan, kendini geliştirmek için içtenlikle çaba harcayan pek çok yazar var.
Ancak yalnızca yazar niceliğinin, ülkedeki yazın niteliğini etkilemeyeceği açıktır. Yazarın, kendisini geliştirmesi için araştırmaya dayanan bilgi kaynaklarına, yansız eleştiriye, çağdaş evrensel örneklemelere ve yüreklendirilmeye gereksinimi vardır.
Özellikle de çocuk yazınındaki bu yetersizlikler, bu alanda ince elenip sık dokunmadan satışa sürülen niteliksiz ürünlerin çokluğundan anlaşılabilir.
Şunu da bir öz eleştiri olarak içtenlikle belirtmeliyim ki, bir kitabın ortaya çıkması geniş kapsamlı bir ekip çalışmasını gerektirirken, biz çocuk yazarları, kısıtlı olanaklarımız içinde, kendi eleştirimizi kendimiz yaparak en iyiye ulaşmaya çalışıyoruz.
Bu kısır döngünün, yüksek eğitim kurumlarında yetişmekte olan, yakın gelecekte eğitim ve yönetimde söz sahibi olacak gençlerle; eğitim kurumlarından aldıkları bilgiyle yetinmeyerek kendilerini geliştirmek için çaba harcayacaklarını, konuya büyük bir sorumlulukla eğileceklerini umduğum çağdaş, aydın, genç bilim insanlarıyla kırılacağına inanıyorum.
- Aysel Gürmen:
Ülkemizde çocuğa ve dünyasına duyarlı olan yeterli sayıda yazarımız var. Edebiyatın her dalında yetkin yapıtlar bulabiliriz.
Türk çocuk edebiyatı doğdu, emekledi ve ayağa kalktı. Dengesini bulursa eğer, sağlam adımlarla yürümeye ve sonra da koşmaya başlayacak. Ama çok büyük bir sorunla karşı karşıya. Tam da sağlam adımlarla yürümeye başlayacağı şu sırada Avrupa ülkelerinden ve Amerika’dan gelen yaşça büyük, rekorlar kırmış ağabey ve ablalarıyla yarışmak zorunda.
Türk çocuk edebiyatı her alanda destek bulmazsa, doğaldır ki ağabey ve ablalar bu yarışta gözünün yaşına bakmadan üstüne basıp ezecekler. Hiç kuşkusuz ki bu böyle olacak, çünkü bizim çocuğun karşısında, uzun zamandır bu yarışa hazırlanan profesyonel yarışçılar var. üstelik de çok zenginler.
Biz ağabey ve ablaları yaklaşık 60 yıldır ülkemizde konuk ediyor, okuyoruz, inceliyoruz ve beğeniyoruz. Kısaca olması gerekeni yapıyoruz. Ama, “Biz onlar gibi olamayız!” yanılgısı içine düşmek -ki çeşitli nedenlerle çoğumuz bu yanılgıya düşüyoruz ya da düşürülüyoruz kendi çocuğumuza yaşam şansı tanımamak anlamına gelir.
Şu anda yayıncılar iki seçenekle karşı karşıya: Ya, küresellik bunu gerektiriyor diyerek Türk çocuk edebiyatını mezara koyup sözünü ettiğimiz kültür aktarımını abla ve ağabeylere bırakacaklar ya da “geleceğimiz” demek olan çocuk edebiyatımıza sahip çıkacaklar. Onu iyi besleyecek, koruyacak, kollayacak ve büyütecek; ta ki abla ve ağabeylerin gücüne erişinceye kadar.
Birinci seçenek oldukça kolay ve ekonomik görünüyor. Yayımlanmak için dünyaca tanınmış kitaplar hazır bekliyor… Fonlar hazır bekliyor. Yani her şey hazır… Zahmetsizce yüzlerce, binlerce çocuk edebiyatı yapıtı yayımlamak mümkün.
İyi de, hani biz kendi dilimizin ve kültürümüzün zenginliğini, güzelliğini aktaracaktık çocuklarımıza?
Kabul edelim ki ikinci seçenek çok zor bir seçenektir. Sabır ve sebat ister, emek ister… Dahası risk almayı gerektirir. Ticari olarak başarılı olup olmayacağı belli olmayan ve ticari riski azaltan fon desteği olmadan kitap yayımlamak kolay değil.
Birinci seçeneği tercih eden yayıncılar hep vardı, var ve olacak. Olması da gerekir. Ancak, Türk çocuk edebiyatını kendi kaderine bırakırsak, gittikçe küçülecek ve yok olacak. Küresellik bunu gerektiriyor.
Kuşkusuz ki bu kadere razı olmayacak sanatçılar ve yayıncılar her zaman vardı ve olacak. Bu alanda şimdiye kadar olduğu gibi gelecekte de çok büyük çaba gösterecekler. Bu çabaların ödülünün çok büyük olduğunu hepimiz biliyoruz.
Dünya çocuk edebiyatının içinde varlığından söz ettiren bir Türk çocuk edebiyatı, hangimizi mutlu etmez?
Türkçenin büyülü güzelliğinde kendi kültür değerlerimizin, kendi sanatçılarımız tarafından, kendi çocuklarımıza aktarılmasını kim istemez?
Sakın yanlış anlaşılmasın, ben abla ve ağabeyleri çok seviyorum. Ama, kendi çocuğumu da seviyorum. Ben öldükten sonra da yaşamasını ve en azından yarışta olmasını istiyorum.
Matbaaların teknik yetersizliği bir yana bırakılacak olursa, ki onlarda sürekli gelişim ve değişim içindedirler, içerik bağlamında Türk çocuk edebiyatı bugün yurt dışı yayınlarıyla rekabet edebilecek güçte ve niteliktedir.
- Aytül Akal:
Türk çocuk edebiyatının bugün geldiği nokta, elbette nereden baktığımıza göre değişkenlik gösterecektir. Türk çocuk edebiyatı, benim baktığım açıdan çok nitelikli ve yetkindir. Okuruyla, bir çocuk kitabında olması beklenilen tüm zenginliğini paylaşır.
En büyük sorunların ne olduğuna gelince… Yazarın işi, yazmak olmalıydı: Yazmak, yazmak, yazmak… Oysa, ülkemizde çocuk kitabı yazarlarına yüklenen çok farklı işler ve beklentiler var. Bu beklentiler gerçekleşmezse, yazarın üzerinde, kitaplarının çocuklara okutulmaması baskısı vardır.
Bu nedenle yazarlar, zamanını yazmaktan çok, kitabının satışına destek vermek için harcamak zorunda bırakılır. Hatta kimi kez yazarların doğrudan kitabın promosyonu olduğu da söylenebilir.
Öte yanda, geçmişiyle yüzleşmelerini henüz tamamlayamamış olan kimi yazarların çocuk kitapları yazmaya koyulması, niteliği geriye düşüren bir sorundur.
- Erol Büyükmeriç:
Türk çocuk yazını son on yıl içinde önemsenecek aşamalar kaydetti. Birincil olarak alanla ilgili -olması gereken- “çağcıl nitelikteki özellikler”, Türk ve dünya çocuk yazını alanında verilen ürünlerin karşılaştırmaları yapılarak irdelendi. Bu oluşumda üniversitelerin ve bu alanla ilgili kimi özel kuruluşların büyük katkıları oldu. Bu katkılar genellikle, “çocuk yazını” bağlamında “yazınsallığın”, “çocuk gerçekliğinin”, “öğretici” ve “dayatmacı olmama” gerekliliğinin vurgulanması ile “alanla ilgili sorunların” ortaya konulması ve devletimizce, özel ve tüzel kurumlarca alana eş güdümlü bir etkinlikle sahip çıkılması, tasarlar, yöntemler üretilmesi ve yaşama geçirilmesinin gerekliliği üzerine çağcıl nitelikte öneriler ve alanla ilgili bilimsel etkinliklerdi (Bu öneriler, “Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri ve TÖMER Dil Öğretim Merkezince 2000 yılında düzenlenen I. Ulusal çocuk Kitapları Sempozyumu kitabının sonuç bildirisinde geniş bir açınımla verilmiştir).
Bu süreçte çağcıl çocuk yazını anlayışını benimsemiş yazarlarımızın ürünlerinde görece bir nitelikleşme izlense de yine de ayrımcı, yanlı ve tecimsel amaçlı kişi ve kurumlarca çağcıl nitelikte olmayan ürünlerin yayımlanması önemsenecek bir oranda sürdürüldü, sürdürülmekte.
Alana değin sorunlara gelince; bu bağlamda bunlardan iki sorunu; sanat duyarlılığı kazandırılmış “öğretmen yetiştirme” gereksinimi ile alana yönelik “yazınsal eleştiri” eksikliğini imlemek yerinde olacaktır.
Çocuğun ergenlik öncesi ve sonrası eğitim ve öğretiminde etken olan “öğretmen yetiştirilmesi” gereksinimi konumuzun aslında belki de birincil sorunudur. Çünkü sanatsal duyarlılıklarla donanmış bir öğretmen, çocuğun sanatsal beğenisinde çıtayı yükselten bir etmen olacaktır. Bu bakımdan YÖK’ün öğretmen yetiştirme öğretim programlarının bu amaçlar gözetilerek yeniden düzenlenmesi ve var olan öğretmenlerimizin de işlevsel içerikli gelişim programlarıyla desteklenmesi, sorunun çözümüne önemli ölçüde katkı verecektir.
Eleştiri konusuna gelince: “Genel yazın” alanının kapsamı içinde olması gereken “çocuk yazını” alanında verilen ürünlerin yazınsallık özellikleri üzerinde sağlıklı bir eleştiri yapılabildiği günümüzde tartışmaya açıktır. “Yazınsal eleştiri”; ulusal ve evrensel etik, güzel duyum ve mantık değer yargılarının ve de yazınsallık ögelerinin (kurgu, izlek, biçim, biçem vb.) eş zamanlı ve de art zamanlı değişkenlere göre, doğru bir yaklaşımla yapıldığı bir değerlendirmez karşılaştırma edimidir. Bu bakımdan “yazınsal eleştiri, yazın konusunda donanımlı olmayı da gerekli kılar. Bu sorunun çözümünde ağırlıkla üniversitelere büyük sorumluluklar düşüyor… Eğer bu alan açık bırakılırsa, ülkemizde büyük bir tecim nesnesi olan “kitap, bilinçli ya da bilinçsiz yönlendirmelerle, çocuk yazınında başat bir özellik sayılan çağcıl duyarlılıkların nesnesi olmaktan giderek uzaklaşacaktır. Bu da özenle üstüne titrediğimiz -aslında salt şimdinin olgusu olan- “çocuk” denilen ince varlığın gelecekte; gösterişi önemseyen duyarlılıklar yoksunu bir kişi olarak biçimlenmesinin yolunu açabilecektir…
- Fatih Erdoğan:
Türk çocuk edebiyatımız 1980 sonrasında giderek anan bir ivme ile özellike nicelik olarak çok gelişti. Artık daha çok yayınevi daha çok çocuk kitabı üretiyor. Üniversiteler çocuk edebiyatı konusuna her zamankinden daha çok ilgi gösteriyor. Daha çok yazarımız var ve bu yazarlar üretken birliktelikler oluşturuyorlar. Bütün bunlar ve daha başka olumlu gelişmeler doğal olarak nitelik gelişimini de körükleyecektir. Büyük sermayenin de, ders kitabı yayımcılarının da bu alana girmesiyle ortaya çıkan ürün bolluğu ister istemez seçiciliği işlevli hale getirecektir.
Sorun olarak yalnızca okurun (bu durumda okur ana babasının veya velisinin) beğeni ölçülerinin yeterince yüksek olmaması dile getirilebilir. Kitabı yalnızca fiyatıyla değerlendiren ve kendisi de edebî haz alma konusunda geliştirmemiş bir yetişkinin çocuğa ulaşacak kanalları tıkıyor olması başlı basına bir sorundur.
- Gülten Dayıoğlu:
Türk çocuk edebiyatı, halen gelişimini tamamlayamamıştır. Arayış ve karmaşa sürmektedir. Çocuk edebiyatının, demir leblebi olduğunun farkına varamayanlar, bu dalda kolay kalem oynatılır sanısına kapılarak, çalakalem kitap yazmaya kalkışmaktadırlar. Çocuk kitaplarını ideolojik-politik ve çağ dışı görüşlerini aktarma aracı olarak kullananların sayısı da azımsanmayacak düzeydedir.
Bence en önemli sorun, bizim, çocuk edebiyatı konusunda evrensel tabanlı, ulusal içerikli bir yayın politikamızın olmamasıdır.
Bu nedenle uygarlığın doruklarına ulaşmış ülkelerin, çocuk yazını ilke, yöntem ve politikaları, aynı Milli Eğitim ders programlarında olduğu gibi, Türk çocuk yazınında da ölçüt olarak benimsenmektedir. Bu yüzden, yazık ki, çocuk edebiyatı konusunda, karmaşa ve havanda su dövme eyleminden kurtulamıyoruz. Aslında bu Batı örneklerini kabulleniş, kolay yolu seçmekten kaynaklıdır.
Bu durumdan kurtulmak için, çocuk edebiyatı dalında çalışan akademisyenler, eğitim bilimcileri, öğretmen ve ailelerin desteğiyle yurt çapında çok yönlü ve ayrıntılı araştırmalar yapıp, evrensel tabanlı, bizim gerçeklerimize dayalı, bize özgü ve çağdaş çizgide, çocuk edebiyatı ilkelerini oluşturmalıdır. Bu araştırma sonuçlarıyla ortak paydalar belirlendiğinde, çağdaş, özgün ve nitelikli Türk çocuk edebiyatının temellerinin atılmış olacağına ve giderek karmaşanın sona ereceğine inanıyorum.
- Mavisel Yener:
Temelleri atan, o temellere ilk harçları koyan bütün yazar ve araştırmacıları saygıyla anarak yanıtıma haşlamak isterim.
İster masal, ister şiir, ister usçu kurmaca olsun alanların hepsinde farklı yaklaşımlara yelken açıldığını düşünüyorum. Eğer Türk çocuk edebiyatı yol almamış olsaydı, hala yazarlar üzerine akademik seminerler, çocuk ve gençlik edebiyatı sempozyumları düzenlenmez; eğitim fakültelerinde çocuk edebiyatı dersleri yerini almazdı. Çocuk edebiyatı yarışmaları açılmaz, bu konuyla ilgili deneme yazılan yazılmazdı. Çocuk yarınıyla ilgili tanıtım yazıları gazete ve dergilerde yer almaz, çocuk oyunlarına yaklaşımda yenilikler olmazdı. Bunlar bardağın dolu yanı.
Ancak, bu alanda serap da görmek olası. Uzaktan gerçekten iyi bir yayınevi, iyi bir yazar, iyi bir kitap hissine kapıldığınız bazı kitapların, yaklaştığınızda, aslında içeriği ve bildirimi yönünden çocuklara göre olmadığım görüyoruz. Bu kitapların üretilmeye devam etmesi konunun açmazlarından biridir.
İlk bakışta çocuk için yazmak kolay gibi görünmekle birlikte onlar için yazılmış iyi kitaplar bunun o denli kolay olmadığını belgeler niteliktedir. Kimi kitaplarda çocukları ilgilendirmekten çok büyüklere yapışık bazı tutkuların ağırlıkça olduğu dikkat çekicidir. Yetişkin yazar kendi kabul ettiği “doğru”yu ya ela “inancı” çocuğun da benimsemesi için buyruklarla, öğütlerle, “belletme” yoluna sokacak metinlerle karsı karşıya bırakır, bu doğrulardan çocuk okurun şaşmaması için öğütler verir. Oysa çocuk için yazılmış iyi bir metin ona ölçekli doğruları fark ettirmeli; ama “kesin” doğru, “tam” doğru konusunda yeni görüşler üretmeye yönlendirmelidir. Çünkü bular göreceli kavramlardır.
Çocuklar için üretim yapan kimi yayınevinin çocuk yazını editörleri konusunda duyarlı olmamasından kaynaklanan, nitelikli ve niteliksiz eserin yayınevi tarafından aynı potada değerlendirilmesi sorunu da zaman içinde aşılacak gibi görünmektedir. Yayınevi eşiğinden geçmeyi başaran herkes “yazar” kabul edilir. Oysa “yazan” ve “yazar” farkını zaman gösterecektir.
Yalnızca adını duyduğu yazarları ya da kitapları öğrencileriyle buluşturmayı çağdaşlık göstergesi sayan, yeni kitap ve yeni yazar arayışına girme zahmetine katlanmayan, eğitimci ve ebeveynler de sorunun bir parçasıdır.
Çocuğun duyarlığının artırılması adına başka bireylere karşı ön yargı ve öfke tohumlan atılması çocukların içinde görünmez yıkıntılar oluşturur. Büyüyünce çocukluğundaki büyükler gibi olmamak için ona sorumluluklar yüklemek, yazınsal eserin uzak durması gereken bir yaklaşımdır. Çocuk okurun iyi kitapların sunduğu özgürlük ve devinimden yararlanması, bu eğlenceli dünyalara davet edilmesi gerekir.
Estetik, biçeni, değerlilik, dil acısından kitapların nabzını tutan öğretmenlere, yani okuyan öğretmenlere gereksinimi büyüktür.. Eğitim sistemi aracılığı ile çocuklara nitelikli kitapların ulaştırılması konusunda da kat edilecek epey yolumuz vardır.
Sorunların çözümü için uzun uzadıya öneriler sunmak olanaklı; ama bu kitabın bütün önerileri de içereceğini bilerek basit bir öneriyle yetineceğim: Herkes sıvayacak kolları, üzerine düşen .sorumluluğu yerine getirecek, tıpkı bu kitabın yazarları gibi, tıpkı bu kitabı okutan eğitmen gibi, tıpkı bu kitabın okuru gibi! Hepimiz kendi alanımızda bilgi ve yeteneklerimiz doğrultusunda üretim yapacağız. Sorumluluğu başkalarına yükledikçe sorunlar aşılmaz dağlar olarak önümüze gelecektir. Yayıncı, yazar, çevirmen, editör, dergi yayıncısı, anne-baba akademisyen, ressam, kütüphaneci, bakanlık, millî eğitim müdürlükleri, öğretmen örnek bir imeceyle Türk çocuk edebiyatının geleceğini birlikte tasarlamalıdırlar.
Ben Mavisel Yener olarak çocukların eğlenerek okuyabileceği kitapları yazarak, kendi donanımımı artırarak, yeni yüzyılın çocuklarının duyarlık ve gereksinimlerinin farkındalığı ile Türkçe’nin varsıllığını kullanarak, üzerime düşen görevi yapmaya devam ettiğimi düşünüyorum. Belki de herkesin kendisine sorması gereken soru şudur: Çocuk adına hen kendi alanımda ne yaptım, ne yapacağım?
- Mine Soysal:
Türkiye’de çocuk edebiyatı son yıllarda yokluktan yoksunluğa değişiyor. Bunu, gelişme olarak algılamak da olasıdır. Neredeyse yok denebilecek kadar yetersiz hır olgunun, pek çok eksiği de olsa varlığını kanıt Uma sürecine girmesi, pek çok temel değerden, özellikle edebiyatın evrensel çizgilerinden, kıstaslarından yoksun yol alması bir açıdan bakıldığında olumlu değerlendirilebilir. Ancak yine de, Batı’nın moda eğilimlere göre siparişle yazdırıp büyük kampanyalarla dayattığı kitaplarla, her gün yay ı neylerine gönderilen unlarca değersiz kitap dosyası arasında sıkışan çocuk edebiyatımızın ciddi sorunları var.
Yayınevi ve kitap çeşidindeki sayısal büyüme, gelişimi belirlemiyor, çocuk edebiyatı alanında uluslararası standartta uzmanlaşmış editörlerin, çevirmenlerin, illüstratör ve grafikerlerin, eleştirmenlerin, kitapçı ve dağıtımcıların yetişemediği bir sektörde her gecen gün raflara daha çok çocuk kitabı çıkmasının, geleceğin okurları olmasını umduğumuz çocuklara yalnızca yarar sağlayacağını düşünmek kanımca safdillik olacaktır.
Günümüzde çoğu yayınevinde anadilini doğru kullanamayan, evrensel ve ülkesel farkındalıkları gelişmemiş, çocuk-ergen olgusunun toplumsal, kültürel ve duygusal değişkenlerine ilişkin elle tutulur görüş biriktirmemiş ve üretmemiş kişiler çocuk edebiyatı kitapları yayımlıyorlar. Hu bilmezlik ve aymazlık öyle bir noktaya geldi ki, bazı yayıncılar salt siyasi propaganda materyali olarak kurgulanan birtakım yayınları çocuk edebiyatıymış gibi göstererek yayımlamak zorunda bile kalıyor. Oysa, insanın dünya üzerindeki hin bir halini sözcüklerle bin bir biçimde anlatma sanatı olan edebiyatı, ister yetişkinler için ister çocuklar için olsun, bu basil ve sığ yaklaşımlarla ürelemeyiz.
Türkiye’de her yün, anadilimizin yeterince öğrenil memesinden kaynaklanan yazım ve ifade yanlışlarıyla dolu metinler üretilip kitap haline getiriliyor. Okur hangi yaşta olursa olsun, kitap gibi görünen hu kötü işler yüzünden yaşadığı başarısız okuma deneyimleri nedeniyle önce iyi niyetini, sonra anadiline güvenini yitiriyor. Zamanla, her kitapta farklı kullanılabilen, nereye çekilirse oraya gidermiş gibi görünen anadiline saygısını tamamen yitiriyor. Oysa, yazarlar, çevirmenler, editörler ve yayıncılar Türkçeyi en yüksek hiçimde bilmek, öğrenmek, tartılmak ve en önemlisi yetkin kullanımına özendirmek zorunda olan kişilerdir. Anadili, aklımızda kaldığı kadarıyla kullanabileceğimiz herhangi bir araç değil, toplumumuzu kurgulayan toplumsal ve kültürel tüm sistemlerin üstünde çalıştığı temeldir. Edebiyat ancak anadilin temeli üzerinde inşa edilebilir.
Zorunlu temel eğitimimizde, lisede, halta üniversite eğilimimizde düşünsel gelişime yönelik programların uygulanmaması ya da yeterli olmaması, toplumun bütün kesimlerinde gözlem yapma, algılama, düşünme, yorumlama ve çözüm bulma becerilerinin gelişmesini engelliyor. Beğeni ve algı düzeyi popüler/gündelik olanla sınırlanan insanlar, okur olarak da yazar adayı olarak da edebiyatın geçmişten geleceğe akan berrak sularına karışamıyor; ya kıyıda kalakalıyor ya da boğuluveriyor.
Edebiyatı yaratan temel ögenin öykü olduğu ana gerçeği hatırlanmıyor, unutuluyor. Oysa, kahramanları, coğrafyası, mekânları, yasama biçimleri, davranışları ve inançlarıyla hangi döneme ait olursa olsun sağlam kurgulanmış güçlü bîr öykü olmadan edebiyattan söz edilemez. Bu, yetişkinler İçin ve çocuklar için aynı önemde bir gerekliliktir. Çocuğun basit olanı anlayabileceği ön yargısı ne yazık ki, hala tarihin karanlık raflarına kalkmadı. Tam tersine, ülkemizde yayımlanan çocuk edebiyatı kitaplarının çok büyük bir bölümü bu anlayışla basmakalıp konular, sığ şablonlar, basil kalıplar ve didaktik söylemlerden oluşan sözde metinlerden ibarettir. Edebiyatın amacı eğitmek değildir. Oysa, çocuk edebiyatımız bütünüyle bu ihtiyacı karşılamaya yönelmiş gibidir.
Alt başlıklara ayrıldıkça genişleyen bu temel sorunların giderilmesi için tek çare, anadilimizde yazan edebiyat uslularımızın kitaplarını okumak, okumak, okumaktır. Edebiyatın yüzmeyi dilediğimiz engin sularında kulaç atmayı bize ancak ustalarımızın kaleminden dökülen binlerce öykü, şiir, roman, anı, yaşantı, oyun ve deneme öğretebilir. Onların farklı dönemlerden taşıdıkları ve anadilimizin en zengin, en boyutlu .sözlüğünü yaratan sözcükler, deyişler, cümle yapıları, biçim önerileri olmadan, onları çok iyi bilmeden bugüne ilişkin yeni metinler üretmemi? olanaksızdır. Sık sık nitelikli edebiyat yapıtlarını okumak, niteliksiz işlerin bir an önce elenmesine neden olacak; bu da çocukların hak ellikleri yüksek edebiyat yapıtlarıyla buluşmasının yolunu açacaktır. Hem yazan yazar, hem okutan öğretmen ve anne baba edebiyat okuru olmadan, çocuklar için edebiyattan söz etmek mümkün değildir.
- Muzaffer İzgü:
Şöyle düşünüyorum da yıllar önce çocuklara yazarken, üniversitelerde, eğitim fakültelerinde “çocuk edebiyatı” derslerinin olacağını düşleyemezdim. Çocuk yazarlarının üniversitelerde bilimsel olarak 3 günlük sempozyumlarla masaya yatırılıp ayrı ayrı salonlarda bildirilerle irdeleneceğini, kitapçılarda çocuk kitapları bölümlerinin olacağını düşünemezdim. Ülkem için bunlar çok iyi gelişmeler. Çocuklar adına, çocuklara yazan bir yazar olarak çok seviniyorum.
En çok üzüldüğüm, çocuklar için yaratılan ürünlerde gördüğüm hatalar. Bu hatalar, anlatım bozuklukları, dil bilgisi yanlışları, betimleme yoksunluğu, çalakalem çiziktirmeler, çocuğa uygun olmayan konu seçmeler… Her eğitimci çocuk kitabı yazamaz. Bunda inat etmenin bir anlamı yok. Çocuk edebiyatı diyeceğiz, yazarken sırtımızı edebiyata yaslamayacağız, olamaz… Çocuk edebiyatı hiçbir zaman kazanç kapısı olmamalıdır.
Marketlerde bir liraya satılan çocuk kitapları da beni çocuklar adına ürkütmektedir. Çocukların eline verilmeden önce, bu kitapların annelerin, babaların,öğretmenlerin incelemelerini istiyorum. Ama iyi incelesinler, şöyle sayfalara bir göz gezdirmekle yetinmesinler. Konular, tümceler, harflerin ölçüsü çocuklara uygun mu?
Bir de “Yüz Temel Eser” mutlaka gözden geçirilmelidir.
- Nezihe Meriç:
Memleketimizde çocuk edebiyatının, yayımlanan binlerce kitaba rağmen, yeterince gelişemediğini, neredeyse yok sayılacak derecede olduğunu düşünüyorum. Yazarlar, çocuk edebiyatına pek gönül indirmiyorlar. Yazmaya kalkanların birçoğu çocukluk anılarını anlatmanın çocuk edebiyatı yapmak okluğunu sanıyor (Keşke yazsalar da anılarını yazsalar. Bu yoklukta o bile geçerli. Hiç olmazsa bir yazar dilinden geliyor. Açık konuşmak gerekirse, çocuk edebiyatı bir ticaret malzemesi gibi kullanılıyor. Pek çok kişi, bir şeyler uydurup, rastgele, sıradan bir şeyler yazıp, dağılım isini de bir biçimde halledip okullara dağılıyor. Hu çok tehlikeli çok acıklı bir durum. Öncelikle çocukların iyi olanla, ise yaramaz, uyduruk olanları ayırmayı öğrenmesi gerekir. Mîllî Eğitim Bakanlığının, bu konuda çok duyarlı, çok etkili olması, işe el koyması daha ne kadar beklenecek. Bu iş acilen yapılmalıdır. Toplum çok karıcık, çok karmadık, çok zor durumlardan geçerken, önerilerin havada kalacağını düşünüyorum. Bu işe gönül verenlerin başkaldırması, eylem üstüne eylem yapması, televizyon kanallarını, gazetelerin kültür sayfalarını ele geçirerek, bin koldan hücuma geçip yazılar yayımlaması gerekir. Umut fakirin ekmeği değil artık. Analar bahalar da çaresiz. Hu isi bilenlerden faydalanmak, bilgi edinmek istiyorlar çocukları için. Umut etmek yeterli değil; umut yaratmak zorunda, bu memleketin çocuk edebiyatını yapılandırmak isteyenler. Tehlike canları çok uzun zamandan beri çalıyor, îş, çocukları kurtarmak acısından, vatan borcu haline gelmedi mi? Ne yazık ki geldi.
- Yalvaç Ural:
Çocuk edebiyatımızın geldiği nokta geçmişe göre iyi. Ne varki, 1979’dan 1990lı yıllara kadar süren başarılı gelişmeyi 1995’ten bu yana görmediğimi söyleyebilirim. Bu, Batı ülkeleri için de geçerlidir. Satışın, pazarlamanın dehası yazının önüne geçmiştir. Çocuk, genç, özellikle de kadın yayın dünyasının kıskacı içine girmiş, bir metaya dönüştürülmüş. Yazarlık doğal yaratım bandından çıkarılarak otomasyon, üstelik de her alan olduğu gibi fast-food bir tüketim aracına dönüştürmüştür. Kazanç ve buna bağlı satış kaygısı olan yayıncılar, pazardan ilkeli, etik yayıncıyı kovmuş ve kovmaya da devam ediyor. Görsel ağırlıklı, içselliği olmayan ürünlerin pazarda genişlemesini sağlamıştır. Sorunun çözümü yersellikte olduğundan daha çok kuşatmacı evrensel yayıncılıkta yatmaktadır. Tek sesli, tek renkli, tek kahramanlarla televizyonda, kitapçı marketlerinde, alış veriş merkezlerinde hatta gazete satış noktalarında savaşabilmek çok zor. Onlar silahları, kırtasiye malzemeleri, çantaları, giysileri, çizgi filmleri, bilgisayar oyunları hatta yatak çarşaflarıyla yerel kültürü yok etmek için bir savaş içindeler. Eşit olmayan bu savaşta yazarın yalnızca kalemi ve ustalığından başka koyabileceği bir şey yok. Bir de buna onları taklit ederek, onlara özenerek üretilen çocuk kitaplarını katarsak çocuk edebiyatının ve yazarın durumunun ne kadar zor olduğunu daha iyi görürüz. Bilim adamları, edebiyat eleştirmenleri taşları doğru yerlerine koyamazlarsa tahıllara karışmış yabancı taşları ayıklamak da o kadar zor olacaktır.
Sonuç
Dünyada çocuk ve çocukluk kavramından sonra, çocuk ve gençlik edebiyatı da zaman içinde büyük önem kazanmış ve gelişme göstermiş, uzun yollar kat etmiştir; ancak bu hala yetersizdir. Günümüzde sahip olunan sorunların çözümü -özellikle Türkiye’de- ticari kaygılar gütmek yerine, çocuklara yönelik olan nitelikli, bilimsel ve sanatsal çalışmaların sayısının artırılmasında yatmaktadır.
Kaynak: AÖF. İlköğretimde Çocuk Edebiyatı. Eskişehir: AÖF, 2007.
leyla der ki
çok kütü aradıgım çıkmadı.
İbrahim Avcı der ki
Merhaba,
Sanırım “toplumda çocuğun yeri”ni aramışsınız. Şu yazıya da bir göz atmanızı tavsiye ederim: https://www.ilgilibirbilgi.com/tarihsel-surecte-cocuga-ve-cocukluga-bakis